Öğleye doğru tek başıma kahvaltımı yaptım. Duş, saç ve vücut bakımı, süslenip püslenme faslından sonra dışarı attım kendimi. Üzerime yine Gu**i marka bu sefer siyah renk tişörtümü giydim. Tişörtün kesimi benzer olmasına rağmen tek farkı göğüs dekoltesinin çok daha derin olmasıydı. Önünde altın sarısı çeşitli desenler vardı. Kot pantolonum da dünküne benzerdi, düşük bel ve biraz daha dardı. Zor sığdı içine popom. Düğmesini kapatırken de zorlandım, hatta ara sıra atıyordu düğmesi, ama aldırmadım. Biraz zayıflasam iyi olur dedim. Daha da uzun topuklu bir ayakkabı giydim düne göre.
Bugün Sefa bey aramazsa, bir yere çağırmazsa teşhircilik oynayacaktım, içimden öyle gelmişti. Sütyenimi bilerek küçük seçmiştim, ancak toparlayıcı sütyen memelerimi füze gibi yapmıştı, tişörtümü yırtacak gibi duruyordu memelerim. Tangamın çok sexy göründüğünü dün anlamıştım. Bugün daha da sexy olmak istedim. Pantolonumun düşük beliyle tişörtüm arasından görünecek şekilde, belindeki geniş lastiğinde Gu**i markası yazan bir tanga giydim içime.
Oran’da zenginlere hitap eden bir AVM’ye gittim sonra. Etrafta benim gibi, hatta benden çok daha açık giyinmiş o kadar çok teşhirci kadın olduğunu görünce şaşırdım ve bozuldum biraz. Genç kızlar, orta yaşlı kadınlar, herkes açılıp saçılmış, dekolte vermedikleri yerlerini bırakmamışlardı. Hele ünlü bir mağazanın içi açıklık ve dekoltede sınır tanımayan genç kız kaynıyordu. Hatta yaşı benden büyük bazı hatunların dekoltesine ben bile dönüp dönüp baktım. Kendi halime gülmeden edemedim ve içimden (Kimlerle dans ediyorsun sen Sema?) dedim.
Moralim cidden bozuldu bu mağazada, kafamda tasarladığım teşhircilik oyunum burada bozulmuştu çünkü. AVM’nin kalabalık olmasının nedenini hafta sonuna yaklaştığımıza bağladım. Vitrinlere bakarak, mağaza mağaza dolaşırken kalbimi yerinden fırlatacak bir şey oldu. Üniversitedeyken en yakın kız arkadaşım olan, daha doğrusu platonik aşkım olan Canan’ı gördüm mağazanın birinde, tezgahtar olarak çalışıyordu.
Canan da benim gibi kapalıydı. Bembeyaz tenli, neşeli, cıvıl cıvıl bir kızdı. Gözleri masmavi, saçları altın sarısı, yüzü soluk beyaz ve burnunun etrafında minicik çilleri olan, boyu bana çok yakın, kilosu benden biraz az, aslında afet denecek kadar güzel bir kızdı, ama başörtüsü gizliyordu tüm bu güzelliklerini. Aile büyükleri Balkanlardan göç etmişlerdi. Canan’ın göğüsleri de iri ve dolgun, poposu da bedenine göre büyüktü. Alman kızlarına benzetirdim ben Canan’ı. Benden bir yaş küçük, şimdi 33’ündeydi. Üniversiteden mezun olduktan sonra herkes kendi hayat mücadelesine başlamış, sonra da fırsatını bulup görüşememiştik.
Aklımdan ‘En iyiler’ sınıfına çok yakışır diye geçirdim muzipçe. Mağazaya girdim, ona doğru yöneldim, ama beni tanımadı. Güneş gözlüğümü çıkartıp saçlarımın üzerine taktım, bana baktı. Halen tanıyamıyordu, ama kafası karışmış gibi bakıyordu bir yandan da. Platonik aşk yaşadığı kişiyi tanımaması imkansızdı. Sanırım üzerimdeki bu kıyafetlerle, üniversitedeyken kapalı olan Sema örtüşmüyordu kafasında, beyin devreleri hata veriyordu.
Canan’ı çok zorlamadan, aşırı şaşkın ve sevinçli bir ifadeyle, “Canan!!!” dedim tam karşısına geçip. Canan da hemen, “Sema???” dedi aynı sevinç ve şaşkınlıkla ve “Nolmuşsun sen böyle… gözlerime inanamadım!” diye ekledi. Sarıldık, yanaktan öpüştük, kahkalarla dolu kısa bir konuşmanın ardından Canan çalıştığı mağazanın müdüründen izin aldı ve AVM’nin yemek katına çıktık, rahat rahat konuşabilmek için.
Önce Canan anlattı ben dinledim. Canan halen anne babasıyla yaşıyormuş. Üniversite zamanlarından beri durumları kötüydü. Ailesiyle birlikte çok sıkıntı çekmişlerdi parasızlıktan, ama Canan çok gururluydu, hiç belli etmezdi. Babasının en büyük hayali ev alıp kiradan kurtulmaktı, halen Keçiören’de kirada oturuyorlarmış. Canan mezun olduktan sonra çok iş aramış, ama diplomasıyla ilgili işlerde çalışamamış hiç. İşletme okumuştuk beraber. Sağda solda satış görevlisi, tezgahtarlık gibi işler yapmış hep.
Hiç evlenmemiş, bakireymiş halen, eline erkek eli değmemiş. Zaten erkeklere hiç pas vermezdi. Üniversitede okurken bize gelip hafta sonunu benimle birlikte geçirmeye bayılırdı. İkimiz de lezbiyen değildik, ama aramızda platonik bir aşk vardı. Bir keresinde dudağını öpmüştüm Canan’ın, bizim eve yatılı geldiğinde. Dudağından öptüğüm için şaşırmış, kızarmış, ama hoşuna da gittiği için gülümseyerek, “Dudakların çok tatlıymış Sema!” demeyi de ihmal etmemişti. Sadece o öpüşmeyle kalmıştı aramızdaki cinsellik, daha ileriye gitmemiştik…
Şimdi sohbet ederken arada beni soruyordu merakla, ama ben, “Anlatacağım merak etme!” deyip onun hikayesini bitirmesini bekliyordum. Dolmuş – otobüs işe git gel, tüm gün ayakta dikil, asgari ücret, perişan oluyormuş kızcağız. Çok üzüldüm haline, ama hiç belli etmedim…
Otururken erkeklerin arkama çok dikkatli baktıklarını hissediyordum, sigara içilen terasında oturuyorduk AVM’nin. Zaten yürürken de çok dikkat çekiyor, topuklularla 1.80 cm’i geçiyordu boyum. Çoğu erkek kısa kalıyordu yanımda. Yürüdükçe bir o yana bir bu yana sallanan popom, aşağı yukarı zıplayan dik ve dolgun memelerim ortalığı yakıyordu. Eğildiğimde arkamda sunduğum manzara ise erkekler için tam bir görsel şölene dönüşüyordu. Sefa bey bir keresinde (Sen Semasın, başkalarına benzemiyorsun, eşin ve benzerin yok senin!) demişti, aklımda tutuyordum hep bu cümleyi.
Canan, “Anlatsana Sema, bu ne hal, şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum seni böyle görünce, tam bir orospu gibi giyinmişsin, anlat hadi, çıldırtma beni meraktan!” dedi. Eski günlerdeki gibi içten söylemişti bunu. Ben de, “Evde anlatırım canım! Şimdi müdürüne git, bir bahane uydur iki gün izin al hafta sonu için. İzin vermezse de istifa edip işten çık!” dedim kararlı ve tok bir sesle.
Canan’ın şaşkınlığı iyice arttı, “Ne diyorsun sen Sema, delirdin mi? Bu uyduruk işi bile bulana kadar göbeğim çatladı!” dedi. Ben de, “Sen dediğimi yap güzelim, güven bana!” dedim. Bu kıza yardım edecektim, bu kız benim cananımdı, platonik aşkımdı.
Canan müdürüyle konuşmaya gitti. Bu sefer ben AVM’nin girişindeki daha lüx kafelerin olduğu terasta beklemiştim, sigara ve kahve içtim o sırada. Kendime güvenim tekrar gelmişti. Bu bölgedeki tüm erkekler benim olduğum yerde çoğalmaya başlıyordu. Başıboş erkek popülasyonu çoktu bu lüks kafenin terasında. Yürürken, eğilip kalkarken, hatta masada otururken bakışlarını hep yakalıyordum. Otururken pantolonumun düğmesi yine atmıştı, ama iliklemedim bile.
Canan 20 dakika sonra yanıma geldiğinde, “Oha kızım bunlar seni yiyecek gibi bakıyorlar!” dedi. Masadan kalkarken kulağına doğru eğilip, “Yiyecek gibi değil bebeğim, sikecek gibi bakıyor orospu çocukları!” dedim gülerek. Canan bugün şok üstüne şok yaşıyordu. Yüzündeki ifadeyi unutmam imkansızdı. Bildiği bütün doğrular sarsılmaya başlıyordu. Ama bu daha minik bir başlangıçtı.
Müdür, “En yoğun günler, izin falan veremem!” demiş. Canan da istifa edip çıkmış o saçma işten. Halen endişe ile bana kızıyor, “Ne yaptım bak gördün mü, işimden oldum senin yüzünden!” diye sitem ediyordu. Ben de, “Takma kafana bebeğim, bundan sonra seni çok güzel günler bekliyor! Hadi eve gidelim!” dedim ve kalktık. Taksiye el ettiğimde, Canan, “Taksiyle mi gideceğiz kız?” diyerek şaşkınlığını gizleyemedi.
Taksiyle rezidansın önüne geldiğimizde, “Oha! Burada mı yaşıyorsun Sema?” diye sordu şaşkınlık ve hayretle. Yolda ona hiçbir şey anlatmamıştım ve havadan sudan konuşmuştuk. Canan evi arayıp, “Hafta sonu Sema’da kalacağım, beni merak etmeyin!” dedi annesine. Vaktimiz boldu, koskoca bir hafta sonu vardı önümüzde. Eve girince önce evi gezdirdim, sonra oturduk ve Canan’a tüm hikayeyi baştan sona en küçük detayına kadar anlattım. Bir saatten fazla ben anlattım, o dinledi. Dili tutuldu anlattıklarım karşısında…
En sonunda, “Nasıl kabul ettin bunu Sema? Kocan ne olacak peki?” diye sordu. Ben de, “Bebeğim, içimde hep bu hayatı yaşama isteği varmış demek ki. Kocamla yollarımızı ayıracağım, bu yaptıklarımı bilmeyecek!” dedim ruhsuz bir ses tonuyla.
Bu arada Canan üzerini çıkartmış, başını açmış, muhteşem sarı saçları omuzlarına ve dolgun memelerine düşmüştü. Kalın askılı beyaz bir atlet ve kot pantolonla kalmıştı. Masmavi gözleri ve burnundaki kızıl çilleri ile öyle masum ve günahsız görünüyordu ki, onu benim yaşadığım bu hayata ikna edebilmem için biraz çabalamam gerekecekti.
Sefa beyin ne kadar iyi bir insan olduğunu, yaptığı işi, zenginliğini, karizmasını, ne kadar ateşli seks yaptığını, artık benim de paraya para demediğimi falan anlattım. Canan, “Yanlış anlama Sema, aslında sana kızmıyorum, hatta sana hak bile veriyorum bu yaptıkların için. Öyle bir fırsat bugün benim de karşıma çıksa, ben de yaparım senin yaptıklarını. O kadar çok sıkıntı çektim ki bu hayatta, sen bunların çoğunu hiç bilmezsin. Ama artık canıma tak etti bu hayat!” dedi çok yumuşak bir sesle uzaklara dalarak. O anda aklından kimbilir neler, hangi yokluk hikayeleri geçti.
Canan devam edip, “Kimselere de anlatmam zaten. Yokluğun ne olduğunu, zengin bir hayat yaşama arzusunun ne olduğunu iyi bilirim. Ama helal olsun kız sana!” dedi birden sesini biraz yükselterek ve “Cesaretine hayran kaldım. Ama sen hep cesurdun zaten. Okulda kızların korktuğu herşeyin üstüne üstüne giderdin, hatırlıyor musun? Keşke üniversiteden mezun olduktan sonra görüşmeye devam etseydik, şimdi belki ben de seninle birlikte MODELLİK yapardım!” diye ekledi, modellik kelimesini vurgulayarak.
Gözlerim dolmuştu o günleri hatırlayarak. Canan’a birkez daha üzülmüştüm. Sarıldım Canan’a. “Canım. Cananım benim. Bana o kadar iyi geldin ki bilemezsin!” dedim. “Sen de bana Sema!” dedi, sesi büyülü bir fısıltı gibi çıktı dudaklarından. Salonda, köşe takımında otururken göz göze gelince sanki bir kıvılcım oluştu ve platonik aşkımız yeniden tutuştu, başladık öpüşmeye. Yıllar önce ilk öpüşmemizdeki gibi birkaç saniye değil, yarım saatten fazla sürdü öpüşmemiz. Canan’ın dilinin tadı ile benimkinin karışımı ortaya dünyanın en lezzetli, en şehvetli tadını çıkarıyordu. Seksin bir tadı var mı diye sorsalar bu tadı tarif ederdim.
Yatak odasına nasıl geçtik, üzerimizdekileri nasıl çıkarttık, yatağa nasıl uzandık hatırlamıyorum. Canan’ı görmediğim 10 yılın acısını çıkartırcasına seviştik o gün. Memelerimizi emdik iştahla. Canan’ın el değmemiş meme uçlarına dokundukça sarsılıyordu vücudu. Uçları tomurcuk gibi kabarmış, pembemsi bir renkte, tarifi olmayan güzel bir lezzetteydi.
Amına indiğimde daha da güzeldi manzara. Canan’ın bakire amcığına dokunmak, yalamak delirtti beni zevkten. Kızıla yakın turuncu kılları, pürüzsüz, tertemiz, mis kokulu bir amcığı vardı. Benim amım da dar ve az kullanılmıştı, ama Canan’ın amı başkaydı. Yaladım amını, emdim klitorisini. Dilim değdikçe Canan sularını salıyordu ağzıma. Tadı tarifsiz güzellikte bir sıvı emiyordum Canan’ın pınarından. Tadının nasıl güzel olduğunu anlatamam.
Canan kendinden geçmişti. Göt deliğine dilim değmeye başlayınca artık zevkten bayıldığını düşündüm. Kasılmış, ne yapacağını bilemez vaziyette başımı tutarak, “Dur Sema, nolur yapma! Çıldırıyorum zevkten, aklım uçacak şimdi başımdan!” diyebildi.
Durduğumda biraz soluklandı. Sonra üzerime çıkıp o da benim amımı öpüp yalamaya başladı. 69 olmuştuk. Götü tam önümdeydi, ama bu nasıl bir göt, aklım almıyordu bu güzelliği. Amını yalarken sevgiyle okşayıp avuçladım göt yanaklarını. Göt deliği o kadar küçüktü ki, pembe rengi ve içeri büzüşmüş haliyle kendisini saklamaya çalışır gibiydi. Dilimi artık sadece amında değil, götünün deliğinde de gezdiriyordum.
Canan yine, “Sema dur yapma, fena oluyorum!” dedi, inlemeyle karışık. Ben de, “Ol cananım, ol aşkım, çok fena ol hem de, bu zevke alışman lazım bebeğim!” dedim. Artık dilim göt deliğine iyice girmiş, bu müthiş götün tadını alıyordum. Az sonra Canan da alıştı ve o da benim göt deliğimi yalamaya başladı. Şimdi ikimiz de sadece götlerimizi dilliyor ve klitorislerimizi okşuyorduk. Amlarımızdan akan orgazm sıvıları çarşafa akıyordu. Yatak odam artık zevk sularımız ve vücudumuzdan yayılan kokularla karışıp tam bir dişilik kokuyordu. Saf, duru kadın kokusu. Yorgun düşene kadar sevişip birbirimize sarılıp yatarken gözlerimiz kapanmış ve uykuya dalmışız…
Sefa beyin yanağımı öpmesiyle uyandım. Hareketliliklerden Canan da uyanmıştı. Panikle üstünü örtmeye çalıştı, ikimiz de çırılçıplaktık. Beyaz örtüyü çekti hızla üzerine. Sefa bey sakince yatıştırmaya çalıştı Canan’ı, “Güzelim sakin ol, korkma!” diyerek, aynı zamanda da meraklı gözlerle bana bakıyordu (Kim bu kadın?) dercesine.
“En yakın arkadaşım Canan. Canan, bu da sana uzun uzun bahsettiğim Sefa bey!” diyerek tanıştırdım. Sefa bey gülerek, “Hayatımdaki en güzel tanışma anı bu oldu, tabii Sema ilerde başka sürprizler yapmazsa!” deyip ortamın biraz yumuşamasını sağladı. Canan hafif bir tebessüm etti, ama büyük bir mahcubiyetle, “Kusura bakmayın Sefa bey, bu deli kıza uydum, ne olur beni yanlış anlamayın, fahişe değilim ben!” dedi.
Canan’ın hali komikti gerçekten. Sefa bey kahkaha ile güldü ve “Üzerinize birşeyler giyin, salonda konuşuruz!” dedi odadan çıkarken. Canan korku ve utanç dolu gözlerle bana kızıyor, “Ne yapacağım şimdi Sema, bittim ben!” diyordu. Ben de, “Ne bitmesi Canan, asıl şimdi başlıyorsun. Bugün yepyeni bir hayatla tanışacaksın. Hem bugün kızlığından da kurtulursun, Sefa bey seni çok beğendi!” dedim. Kot pantolon ve tişörtümü iç çamaşırsız giydim. Canan da bana bakarak benim yaptığım gibi kotunu ve atletini giyiverdi, içine birşey giymeden, heyecan ve panik içinde.
Salona gittiğimizde Sefa bey oturmuş her zamanki gibi viski içiyordu. “Ne içersiniz kızlar?” dedi neşeyle. Ben şarap doldurdum kendime sehpada duran şarap şişesinden. Canan su istedi, ona su verdim. Heyecandan terlemişti kızcağız, dili damağı kurumuştu.
İçkilerimiz eşliğinde bugün yaptıklarımı bütün detaylarıyla anlattım Sefa beye. Canan’la karşılaşma anımızı, ilk başta beni tanıyamadığını, işten istifa edişini falan böyle gülerek anlatıyordum. Canan pür dikkat dinliyor, sık sık beni tasdikliyordu. Sanki birilerine suç üstü yakalanmış da, aslında kendinde kabahat olmadığını, arkadaşının onu kandırdığını söyleyen bir çocuğun yüz ifadesi vardı Canan’da. En son, “Canan da BENİM GİBİ modellik yapmak istiyor!” dedim, benim gibi kelimelerini vurgulayarak.
Sefa bey dinledikten sonra, “İyi yapmışsın Semacığım, aferin sana, insan arkadaşlarına yardım etmeli elbette. İşte benim Semam bu!” dedi. Sonra da Canan’a dönerek, “Hiç merak etme güzelim, seni işsiz ve parasız bırakmam. Herşey istediğin gibi olacak, istemediğin hiçbir şey yapmayacaksın!” dedi babacan bir edayla. Sanırım Sefa bey de Canan’ın masumluğundan, yaşadığı zorluklardan etkilenmişti. Onu ilk kez bu kadar anlayışlı ve korumacı görmüştüm.
Ancak az sonra, “Bu kadar duygusallık yeter, hadi şimdi esas işimize bakalım biz Semacığım!” deyip beni oturduğumuz koltukta öpmeye, dilimi emmeye başladı. Sağında ben solunda Canan, aramızda kalmıştı Sefa bey. Benimle öpüşürken sütyensiz memelerimi okşuyor, tişörtümü yukarı sıyırıyordu bir yandan da.
Sefa bey tişörtümü çıkarıp memelerimi öpüp yalamaya başladığında Canan kalktı, cesaret edinmek için sehpada duran şaraptan bir kadeh koyup yarısını bir dikişte, gerisini ikinci yudumda bitirdi. Tekrar kadehini doldurup küçük bir yudum daha alıp yerine oturdu. Sefa beyin benimle yiyişmesini izlemek Canan’ı daha da heyecanlandırmış ve terletmişti, yüzünde oluşan boncuk boncuk ter damlalarını görebiliyordum.
Dayanamadım ve Canan’a, “Bebeğim, sıcak bastıysa üzerindeki atleti çıkart. O güzel memelerini Sefa beyden saklamana gerek yok artık, hem zaten demin yatakta gördü göreceğini!” dedim. Canan hiç ikiletmeden ayağa kalkıp tişörtünü çıkardı. Dimdik ve dolgun memelerine hayretle ve şehvetle bakan iki çift göze aldırmadan geri Sefa beyin yanına oturdu. Sefa bey bu manzaraya kayıtsız kalamazdı. Yanında bir afet üstsüz bir şekilde oturmuş şarabını yudumluyordu.
Sefa bey bana baktı şaşırdığını gizlemeden. Sonra memelerimi iyice öpüp emdikten sonra beni bıraktı, Canan’ın saçlarını okşayıp dudaklarına minik minik öpücükler kondurdu. Sonra dudakları birbirine yapıştı, ardından birbirlerinin dillerini emmeye başladılar. Canan öpüşürken Sefa beye çok istekli karşılık veriyordu. Sefa beyin elleri Canan’ın memelerinde, bazen de poposunda gezdi. Az sonra tomurcukları açmamış meme uçlarını emmeye, iştahla yalamaya başladı. Uçlarını büyütüp fındık gibi çıkıntıları emdi. Bir sağdaki bir soldaki memesini emiyor, güçlü elleriyle avuçlayıp eziyordu Canan’ın el değmemiş memelerini…
Sefa bey Canan’ın pantolonunun düğmesini çözerken Canan’ın heyecandan tüm vücudu titriyordu. Dar pantolon zor çıktı ayak bileğinden. Çıplak amı tüm güzelliğiyle ortaya çıkınca, Sefa bey de soyunup çırılçıplak kaldı. Canan koltuğa iyice gömülmüş, bacaklarını ayırmış, kızıl kılları ile ancak erkeklerin hayallerini süsleyebilecek bakire amcığını Sefa beye sunmuştu.
Canan utanıp söyleyemeyince mecburen ben söylemek zorunda kaldım ve “Aşkım, Canan halen bakire, sikerken nazik ol!” dedim. Sefa bey, “Offf!” diyerek sevincini dile getirdi. Önce öptü, kokladı, tadını kokusunu içine çekti bu amcığın. Ardından dili, dudağı, dişi ile komple bu amcığa yapıştı, emdi, yaladı, ısırdı bile. Canan’ın amından akan zevk sularını içti, susuz kalmış da pınardan kana kana su içer gibi. Canan kıvrandıkça kıvrandı, kasıldı, zevkten bayılacak sandım.
Ben de bu müthiş sahneyi gözümü kırpmadan izliyordum. Sefa bey, “Sen yarrağımı em Semacığım!” deyince kendime geldim ve taş gibi katı kesilmiş sikini önce yalayıp sonra ağzıma sokup çıkarmaya başladım. Sefa bey Canan’ın amını emmeye devam ediyordu. Arda da, “Bu nasıl bir am Sema? Böyle sexy bir arkadaşın vardı da neden daha önce tanıştırmadın benimle?” derken bana teşekkür ettiğini anladım, Canan’ı ikna edip getirdiğim için.
Amını emerken göt deliğine de dil attığını Canan’ın inlemelerinden anladım. Canan kasılmaya devam ederken elleriyle Sefa beyi iter gibi yapıyor, aldığı zevkin çıldırtıcılığını yaşıyordu. Sefa bey doğruldu, Canan’ın bacaklarını nazikçe omzuna yerleştirdi. Ayak parmaklarını emip sikini dayadı amının girişine. Canan halen titriyor, vücudu sarsılıyordu Sefa beyin her hareketinden. Canan’ın titremelerine aldırmadan sikini sokmaya başladı Sefa bey, fakat Canan’ı incitmeden çok yavaş ilerliyordu.
Sikinin birazını sokup birkaç kez gitti geldi ağır çekimde, sonra hızlandı. Her seferinde kocaman siki Canan’ın amında zorla da olsa biraz daha ilerliyor, Canan zevk ve acı karışımı bir duyguyla kıvranıyordu. Ter içinde kalmıştı ikisi de, ama Canan sırılsıklam ıslanmıştı terden. Sarı saçları duştan yeni çıkmış gibi ıslanmış, Canan’a ayrı bir sexylik vermişti. Sefa beyin siki amına girip çıkarken, Canan’ın ince çığlıkları, koca salonu mistik bir havaya sokmuştu. Sex değil de görkemli bir tören yapılıyordu adeta, kızlık bozma töreni!
Canan’ın kızlığı özenle bozulmuş, amı da Sefa beyin sikine alışmıştı artık. 8-10 dakika sert bir sikişten sonra Sefa bey boşalacağını anlayınca çıkardı sikini. Canan’ın kızlık kanı sikine bulaşmış, sikini alacalı bir hale getirmişti.
Canan gözleri kapalı halde inlemeye devam ederken Sefa bey banyoda sikini yıkayıp geldi ve Canan’ın ağzına yaklaştırdı. Siki dudaklarına değince Canan gözlerini açtı ve eliyle kavradı, öptü, yaladı, sonra ağzına alıp emmeye, iştahla ağzına sokup çıkarmaya başladı. Birkaç dakika içinde Sefa bey hızlandı, Canan’ın sarı saçlarını tutup okşayarak boğazına kadar soktu ve bıraktı döllerini ağzına.
Canan öğürdü önce, döllerin bir kısmı ağzının kenarından çenesine aktı. Sonra emmeye devam etti siki, ucundaki kalan dölleri yaladı, yuttu. Sefa bey Canan’ın yanına uzandı. Canan’ın ağzını yüzünü koltukta duran tişörtle temizledikten sonra öptü, dilini emdi, memelerini öptü, uçlarını yalarken minik minik ısırdı…
Biraz kendilerine gelince üçümüz birlikte banyoya girip duş aldık. Kurulandıktan sonra üçümüz birlikte yatak odasına doğru yürüdük. Çırılçıplaktık. Sefa bey bir eliyle benim, diğeriyle Canan’ın götünü avuçladı. Önce benim dudağımı, sonra Canan’ın dudağını öptü ve Canan’a, “Güzelim harikaydın, uçurdun beni!” dedi, bana da, “Sen de harikaydın bebeğim!” dedi.
Yatağımıza girdik, sabaha kadar bir beni bir Canan’ı sikti. Benim götümü de sikiyordu arada, ama Canan’ın götünü yalayıp dilledi sadece, sikmeye kıyamadı. Diğer günlere saklıyordu bu daracık pembe deliğin kızlığını bozmayı. Çılgın bir gece yaşanmıştı az önce, uyku hepimize iyi gelecekti, üçümüz birbirimize sarılıp uyuduk…
Sabah uyandığımızda Sefa bey çoktan kalkmış, giyinmişti bile. Biz Canan’la yatakta gözlerimizi ovuşturup esnerken kahvelerimizi verdi. “Kahvelerinizi içip duşunuzu alın ve mutfağa gelin kızlar!” dedi. Kahveleri içip duşa girdik. Duşta birbirimizi yıkayıp biraz elleşip öpüştükten sonra çıktık. Dolaptan seçerek üzerimize tişört ve şort geçirip kahvaltı etmek üzere Sefa beyin yanına mutfağa geçtik.
Kahvaltıda Sefa bey Canan’dan banka hesabını istedi ve maaşından hariç 1 yıllık maaş tutarında bir rakamı da ikramiye olarak hemen yatıracağını söyledi, gerekli işlemleri ve sözleşmeyi Necmi bey halledecekti. İkramiye dediği rakam kızlık bozma bedeliydi. Canan paranın miktarını duyunca sevinç’ten ağladı. Ailesinin hep hayalini kurduğu evi artık satın alabileceklerdi. Sarılıp teşekkür etti Sefa beye. Öpüştüler ardından. Canan sımsıkı sarılarak iştahla öpüyordu Sefa beyi, tıpkı benim gibi.
Biraz öpüştükten sonra Sefa bey Canan’ın şortunu sıyırıp amını ortaya çıkardı ve “Bal kutusundan sabah enerjisini alalım!” diyerek yalayıp emmeye başladı amını. Canan artık daha rahattı amını yalatırken. Tabii ben de boş durmayıp sabah saksosu için Sefa beyin sikine yumuldum. Platonik aşkımı da benim dünyama soktuğum için çok sevinçliydim…